Bazı şeyler çok adaletsiz


Bazen hayatta bazı şeyler hiç de adil olmuyor maalesef. Siz yıllarca okuyorsunuz, zamanınızın bir çoğunu eğitim için harcıyorsunuz. Sonra hiç bir teorik bilgisi olmayan bir insan, pratikte çok şey biliyormuş gibi karşınızda konuşuyor.

Fotoğraf hocası olan iki arkadaş geçen gün bu konuda bayaa bir sinirlenmişti. Konumuz "fotoğraf sanatı"ydı ve karşımızda konuşan iki kişinin bırakın fotoğraftan, bi konuyu  nasıl ele alacağını bilmekten haberleri bile yoktu. Gelip anlattılar. Güzelce dinledik.. Fakat uzmanlık alanım olmamasına rağmen, "bu konu böyle anlatılmaz yea" dedim içimden. Hatta bir kaç hata bile buldum kendi kendime. Düşünsenize fotoğraf sanatına örnek olarak Ara Güler'i vermişlerdi. O ki kendini fotoğrafçı olarak saymayan, fotoğrafın sanat sayılmasına karşı çıkan fakat bir o kadar da güzel fotoğraflar çeken insandı. En azından ben öyle biliyordum. Arkadaşlarım durdular, durdular, en sonunda bir patladılar.. O kadar harika eleştirdiler ki anlatıcıları.. Bu konu böyle anlatılmaz ile başlayıp, fotoğraf sanatının içinden geçip, verilmesi ve verilmemesi gereken örneklere kadar gelip, ilerde bir gün nasıl bu konuda böyle konuşurlarsa rezil olacaklarını söylediler..

Ben bunları niye anlattım? Kendisini geliştirmeyen bir sürü insanın, yaptıklarını gördükçe anlatma gereği duydum. Yazı yazabilmek için, bolca okumak gerek. Okumayan insanın yazı yazması, tıpkı fotoğraf sanatını anlatmaya çalışan o arkadaşların durumu gibi.. Yaptıkları hataları görmeniz için uzman olmanıza da gerek yok aslında. Kendilerini onca belli ediyorlar ki.. Bu bahsettiğim anlatım bozukluğu, noktalama işareti bozukluğu falan değil ha. Bayaa bildiğiniz cümle kuramama bozukluğu.. Bir cümledeki anlatım bozukluğu sayısı az çok bellidir.. Fakat anlatımınızda bariz bir saçmalık varsa, işte sizde sıkıntı vardır. Ya kendinizi geliştireceksinizdir, ya da yazmayacaksınızdır..

Fotoğraf çekmek de böyledir.. O hoca arkadaşım "yahuu sinir oluyorum, yıllarca eğitimini aldığın bir sanat dalı için bu kadar boş beleş konuşan, bu kadar eline makine alıp ortalığa düşen insanlar gördükçe canım sıkılıyor". Benim de canım sıkılıyor inanın. Nedense insan kabullenemiyor. Sen fotoğraf makinesini eline alıp, üç beş fotoğraf çekmiş insansın, kendine nasıl fotoğrafçı yaftası yapıştırabiliyorsun ki.. Sözüm eski fotoğrafçı abilerimize değil. Günümüzün parası olup, en iyi makineler ile sokaklarda fink atanlarına..

Gelin görün ki her konu böyle. Düşünsenize; günümüzde bilim kadını olamıyorsunuz. Fakat aptal iki video yükleyip tıklanma rekoru kırdığınızda youtuber, zengin bir koca bulduğunuzda istediğini yapabilen gezgin, başkalarının şarkıları üzerinden melodiler yaptığınızda müzisyen, elinize makine alıp üç beş fotoğraf çektiğinizde fotoğrafçı, bir tanıdığınızın dergisinde yazı yazdığınızda yazar olabiliyorsunuz.. Gerçek gezginler, gerçek müzisyenler, gerçek bilim adamları, gerçek yazarlar, gerçek fotoğrafçılar ve diğer her türlü gerçek meslek erbabları ser sefil oluyor.. Ne iyi para kazanıyor, ne de tanınıyorlar.. Ne sanata değer veriliyor, ne sanatçıya.. Ne de olmak istediğimiz bir yerde olabiliyoruz..

İletişim fakültesinde olmak istiyorum.. Kafamda binlerce düşünce varken, lisansım gereği güzel sanatlar oluyor yerim.. Fakat gel gör ki, istediğim hiç bir şeyi yapamıyor, yabancılaşıyorum.. İletişim fakültesine bu yıl son bir kez daha başvuruyorum. Eğer bu yıl da olmazsa, düşüncelerimi kendi çabalarımla gerçekleştireceğim ve asla bir üniversite ile paylaşmayacağım (kendi üniversitem dahil) Tüm sektörlerde olduğu gibi üniversite araştırma görevlisi alma işlemininde tanıdık-yakın ve mülakat değerlendirmelerine tanık olduğumdan, tüm bunlardan da vazgeçiş var bende.. Sanırım üniversite haricinde bir yol çizme zamanım geldi kendime. Yine koskoca bir vazgeçiş söz konusu sayın okuyucu. Hayır 21 yıldır okudum da ne oluyor? ilkokul terk insan daha bilgiliymiş gibi karşımda laf sıralıyor hakkında tonlarca yazı yazabileceğim konular hakkında.. Neden mi? Çünkü onun tanıdığı birileri var ve o tanıdıkları onu öyle yerlere getirmiş, önüne öyle fırsatlar sunmuş ki, her şeyi çok biliyormuş hissine kapılmış.. Tamam diyorum, ben vazgeçtim.. Tüm hepsi sizin olsun.. Benim amacım öğretmek.. Ben bu dünyaya insanlara bir şeyler öğretmek için geldim.. Üniversitede olmasa da, sokakta öğreteceğim, yolda öğreteceğim, komşuma öğreteceğim ama öğreteceğim.. Ve buna o çok bilmiş ama hiç bilmeyen kıt zekanla asla anlam veremeyeceksin. Çünkü param olmayacak, beni kimse tanımayacak, yaptıklarım kimsenin umrunda olmayacak. Ama ben mi? Ben huzurlu olacağım.

Yorumlar

  1. ben de aşırı derecede uyuz oluyorum ama maalesef çok var bu kişilerden... Allah iç huzurumuzu eksik etmesin.

    YanıtlaSil
  2. Üniversitede, mesleği öğretmek olmayan ama kadroya giren bir öğretim görevlisi "nasıl gazeteci oluruz?" sorusuna aynen şöyle cevap vermişti: "bir yerlerde dayınız olacak önce".
    Yazınızda ele aldığınız her şeye katılıyorum. Hepsini olmasa da birçok kısmını ben de yaşadım, biliyorum. O vazgeçiş, uzaklaşma süreci...
    Kaleminize sağlık... Bir huzurlu da burada! :)

    YanıtlaSil
  3. Maaselef eğitimin önemsizleştiği bir dönemden geçiyoruz. Artık paranız kadar değerli ve paranız kadar saygınsınız. Ama pes etmek ya da vazgeçiş ne kadar çözüm olabilir ki

    YanıtlaSil
  4. Maalesef yaşanan gerçekler bunlar olsa da pes etmenin çözüm olmadığını düşünenlerdenim.Öğretme gayesi olanlara her yer okuldur.Dilerim umutlarınız tükenmeden yapmak istediklerinize kavuşursunuz.

    YanıtlaSil
  5. Ömrünüzü okumakla geçirebilirsiniz. Buna karşın hiç bir nazari bilgisi olmayan bir kişi karşınıza çıkıp bülbül kesilebilir. Kimisi okumayı maddi anlamda kazanmak için amaçlayabilir. Fakat okumanın özünde yatan maneviyattır. Çünkü rızkı veren Allah'tır. Okumayı kutsal bir emrin yerine getirilmesi şuuruyla gerçekleştirirseniz; o zaman bilgesiniz!..

    YanıtlaSil
  6. Yazı yazabilmek için, bolca okumak gerek. Okunan yazıda hakikatten de, yalandan da cümleler ve parağraflar taşıyabilir. Hakikatle aydınlanabilir, kendimizi güçlendirebiliriz. Öğrendiğiniz yalanlarla da kendinizi yalanlara karşı korunaklı hale getirebiliriz. Sonuçta okumak eleştiri kabiliyetinizi geliştirir. İşte o zaman bir yazarsınız ve bir çizersiniz. Yazarlık hattı zatında bir eleştiri sanatıdır. Kutsal tebliğlerin emri bil ma'rufu öne çıkartıp övdüğü, nehyi anilmükeri öteleyip yerdiği gibidir.

    YanıtlaSil
  7. En son model makineleriyle çok iyi fotoğraflar çekilebileceğini düşünmüyorum. Esas olan en ilkel makinelerle bile insanı derinden etkileyebilecek fotoğraflar çekmek önemlidir. Kompozisyon, kadraj, ışık ve ifadenin dışında deklanşöre dokunduğun ruh önemlidir. Fotoğraf odur ki; cansız bir fotoğrafta bulunanların, yıllar sonra da yeniden dirilebilmesidir. Fotoğraf makinesi tabanca gibi tetiği çekilen bir makine değildir. Fotoğrafcılık anıların diri tutularak, gelecek nesillere taşınabilmesidir.

    YanıtlaSil
  8. Hayat bu. Çünkü o, öyle! :)

    YanıtlaSil
  9. Aah ahh...:/
    Aristo boşuna dememiş;
    Dünya delikanlı olsa idi geoid şeklinde olmazdı, dümdüzdürüst olurdu.

    Aynen öyle Hoca'M...:(

    YanıtlaSil
  10. Bu dönem farklı bir dönem bende anlayamıyorum ama bahsettiğin tarz kişiler o kadar fazla ki

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bi sesin çıksın..