Yaşanmış Hikayeler - 7

Daha önce mutlaka yazmışımdır. Fakat yine yazmak istedim. Bu hikaye benim başımdan geçen bir hikayedir. Mutlulukla okumanız dileğiyle paylaştım, buyrunuz :)


"Ayakkabım yok diye üzülüyordum, ta ki ayaksız bir adam görene dek." Arap Özdeyişi

Şükürsüz insanlarız vesselam. İlla başımıza kötü bi'şey gelecek ki, geçmişteki o güzel anlarımızı özleyelim. Evet, hep bir özlem içindeyiz. Ya geçmişe ya da geleceğe. Aslında bugünü yaşıyoruz ve özlem içinde kaçırıyoruz içinde bulunduğumuz anı.

Şimdi kafama dank eden bir konuyu dile getireyim hazır parmaklarım değmişken. Efendim, ben bir organizasyon dolayısıyla yetim çocuklarla birlikte oldum. "Baba" kavramını çok daha damarlarımda hissetmiş olsam da; anlatacağım mevzu çok farklı boyutu. Somali'li çocuklarla birlikteydik. Bir hemşire arkadaş edindim organizasyon sonucu. İyi de anlaştık. Kendisi çok bilgili ve bir o kadar da samimiydi. Tabi yardımseverliği ve Allah rızası zihniyetini de söylemeden geçemeyeceğim..

Beraber yolculuk yapıyorduk. Sanırım Bursa'ya gidiyorduk. Aylardan Haziran'ı Temmuz'a bağlayan o sıcak günler. Nasıl sıcak var Allah'ım. Sanki beynimin içi kaynıyor gibiydi. Sıcakla buluşan yolculuk sıkıntısı ve tanımadığım insanlarla epeyce bunaldım. Yanımdaki koltukta oturuyordu yardımsever hemşire. Çantasından bi'kaç bi'şey çıkardı, bana uzattı. Yedik. Yememle birlikte susadığımı hissettim. Çantamdan suyumu çıkardım bende. Bir yudum aldım. Sıcacıktı. Kaynar değildi fakat sıcacıktı işte. Ben de yaz/kış buz gibi su içmeyi seven insan. "İyyy, bu ne yaaa?!" dedim refleks sonucu.

Hemşire gayet düzgün bir ses tonuyla konuşmaya başladı. Beni kırmamak için sarfettiği o ince cümleleri, o bakışlarındaki anlamı görmeniz gerekiyordu. Muazzamdı. "Ben Somali'ye de gönüllü hemşire olarak gitmiştim." dedi. Aniden dikkat kesildim. Yalnızca yan koltuğumda oturan organizasyon arkadaşımdı. Muhabbetimiz de yoktu "Merhaba"dan öte. Ne anlatacak diye merak ettim. Sanırım oradaki hastalardan bahsedecekti.. Devam etti:

"Somali çok enteresan bir yer. Çok geri kalmış demek geri kalmış ülkelere ayıp olur sanırım. Bizim kurum gitmeden önce su kuyuları da yokmuş. Bir çok su kuyusu açıldı. Açıldı fakat orada böyle su yok. Çamurlu, isli bir su. Hani yağmur yağarda bazen şebekeden öyle bulanık bir su akar ya onun gibi birşey." Hemen atıldım: "İçme suyu mu o yani?" Cevapladı: "İçme suyu mu? Tabi ki öyle. Zaten el yıkama suyu bulamıyorsun. Ben sabah namazında aldığım abdest ile akşama kadar nasıl sabrederdim. Su olmadığı için çoğunlukla teyemmüm de ediyorduk. Ya da ufak su şişelerimiz vardı. Benim görev yaptığım hastane de çeşmelerden su o kadar cılız akardı ki.. Temiz de değildi zaten. Kaldığım otelinki nazaran daha iyiydi. O yüzden orada hallederdim her işimi."

İçimden öyle şeyler geçiyordu ki o an. Az önce verdiğim tepkiden bırakın utanmayı; yerin dibine girip tüm mağmalarda yanasım, en son çekirdeğe selam çakasım geldi. Sanki oralara gitmişim gibi de suratım kızardı. Beni utandırdığını hissedecek ki biraz sustu. Devam etmesini istedim. Anlattıkça vicdan muhasebesi yapıyor, su bulamayan insanlar varken beğenmediğim şeyleri aklımdan geçiriyordum. Almak istediğim o saçma varlıkları. Aslında hiç ihtiyacım olmadığı, sırf almak için alacaklarımı. Ya da moda diye alıpta giymediğim elbiseleri. Elbiseye kadar gidemiyorum oralar için. Zira "su" söz konusu.. Su bulamıyorlar ki elbise düşünsünler.

"Orada çok kilo verdim. Şişmandım ben daha çokça. Tabi hastalandım da. Yaklaşık 15 gün kendimi bilmeden yatmışım." Muzipçe gülümseyerek ekledi "Sözde biz yardıma gittik. İstanbul'a döndüğümde ailemle görüşmeden önce 7 gün daha yattım. Beni o halde görseler bir daha gitmeme izin vermezlerdi. Gitmek istiyorum. Çünkü harika duygular hissediyorsun. İhtiyacı olan insanlara yardım için sebep oluyorsun. En önemlisi, işe yaradığını hissediyorsun. He bir de suyun ne kadar önemli olduğunu. Buraya gelince musluğu açıp altına soktum hemen kendimi. Şebeke suyu içtim, inanabiliyor musun? Asla içmezdim normalde. Ah ne kadar da lezzetliymiş."

Ah evet, ne kadar da lezzetliydi. Biz öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, televizyonda bize neler gösterilip, neler empoze ediliyorsa ona inanıyoruz. Ona güveniyoruz. Halbuki öyle hayatlar, öyle sıkıntılar var ki.. Hiç birini bilmiyoruz ki üzülelim. Görmüyoruz. Çünkü kör ediliyoruz markalarla, filmlerle, alışverişlerle.. En önemlisi şükretmiyoruz. Görebildiğimiz gözlerimize, yürüyebildiğimiz ayaklarımıza, konuşabildiğimiz ağzımıza, duyabildiğimiz kulaklarımıza, içebildiğimiz sularımıza. 

Bir yerden duymuştum: "Mutlu olmak istiyorsan, kendinden alçaktakilere bakacaksın; yüksektekilere değil." O halde şükür Ya'Rabbim.

Yorumlar