Ben yazmaya başladım, çünkü..



Bu konu hakkında hiç yazdım mi bilmiyorum. Demek ki yazmamışım. Yıl bilmem kaç. Yılın kaç olduğu o kadar da mühim bir konu değil zaten. Daha 4. sınıftaydım. Sınıfın en konuşkan, en zeki ve en atılgan kızı olarak hocam kompozisyon yarışması için yazı yazmamı istedi. O günü hatırlıyorum da, sanırım kabustu benim için. Ödevlere ek bir de kompozisyon çıkmıştı başıma. Eve gider gitmez ödeve oturan bir kişiliktim. Ödevi bitirir sonra rahat ederdim. Yemek masamız vardı, şöyle eski masalardan upuzun. Ödevimi orada yapardım hep. Kocaman masalar hoşuma giderdi. Yazarken masaya taşırdığım için çiziklerle doluydu o masa. Babam hep çeyiz olarak o masayı da bana vereceğini söylerdi.

Masaya yayıldım yine. Yazdım, sildim. Konu Cumhuriyet ve Atatürk'tü sanırım hatırladığım kadarıyla. Tam olarak konuyu hatırlamıyorum. Yazdım, yarışmaya yolladık, birinci oldum. Birincilik hediyemi alırken bir törenle, aslında güzel yazabiliyorum aklımın köşesine yerleşti. Bilinçaltı aptaldır, ne dersen ona inanır.

Ortaokulda taşındığımız için okul değişikliğine gittik. 6. sınıfta Türkçe hocam tarafından keşfedildim. En yüksek kompozisyon notları hep benim oldu. 8. sınıfta okulumuzu ziyarete gelen ve adını bilmediğim Milli Eğitim Bakanı, duvardaki panoda asılı yazımı görünce, Büşra kim!? dedi. O kadar korkarak kalktım ki.. Yüzüm kıpkırmızı. "Benim" dedim. Ama millet bana bakmasa hayatta kalkmıcam. O derece utandım ve sıkıldım. "Yazın çok güzelmiş, aferin. İlerde yazı işleri müdürüm olursun" deyip güldü. Bir oh çektim, nefesim kesildi.

Lise yıllarında ise tüm sınıfın kompozisyonlarını ben yazdım. Lise de bana çeşitli sebeplerden takan bir hocam, bana 50 falan verirken, yine benim yazdığım yazılara 100'leri çakıyordu. Sonra diğer sınıflara namım gitti. Başka sınıflardan da yazılarını yazmamı isteyenler oldu. İşin en garip kısmı ise, hiç sıkılmıyor olmamdı. Severek yazıyordum. Bir gün müdür beni tahtaya kaldırıp "yaprak" hakkında yazı yazmamı istedi. Her konu hakkında yazmam gerektiğini tahta da bana anlattı. 

Üniversite de ise, olayı geliştirme kararı aldık. Okul dergisi çıkarma girişiminde bulunup, yeterli bakiyeye sahip olamadan dağıldık. Sevgilisine yazı yazmamı isteyenler oldu. Sonra şans eseri blog açmaya karar verdim. Yazmayı ve okutmayı seviyordum. Bazen yazmanın beni inanılmaz rahatlattığı inancındayım. Yazmanın ise özel bir iç dünyasına sahip olduğunu hissediyorum. Zira bazen o içimdeki şey susuyor. Hiç bir şey yazamıyorum. Duruyor, bekliyor. Sonra saçma da olsa benim için önemli olan şeyleri anlatıyor. Duyduğum yerden yakalayıp paylaşıyorum. Okurken mutlu oluyorsundur umarım. Zira ben yazarken oluyorum (:

Yorumlar

  1. Şu anda en başarılı olduğum şeyler okulda hep zayıftı..

    orta birinci sınıfta tek zayıf dersim resim.

    orta üçüncü sınıfta tek zayıf dersim müzik.

    lise ikinci sınıfta tek sayıf dersim konpozisyon hemde 0,1 alarak.

    sonuç : karikatür çiziyorum , hüsni hat çiziyorum , sekiz tane ensturuman çalıyorum ve şiir yazıyorum.

    hayatımda ki en büyük dersi babamın zayıf dersim resim diye bana bob ross cd alması,gitar hediye etmesi ve lisede ki türkçe hocamın konpoziyon derslerinde boş kağıt verdiğim için disipline yollaması oldu.

    Konu : Çeviz kabuğunu kırdım deniz çıktı..

    İki satırlık cevabım.. Kompozisyon yazamadığıma inandığımı düşünüp yazmadığım tüm cümleleri aslında yazabileceğimi biliyorumdu..

    YanıtlaSil
  2. Aşağı yukarı benzer hikayeler :) Blog yazanların % 60' nin bu konuda yetenekli olduğunu düşünüyorum zaten.

    YanıtlaSil
  3. Ben, yazilarinizi begenerek, ilgi ile okuyorum.
    Tebrikler,

    Gokce

    YanıtlaSil
  4. Ben de bütün öğrencilik yıllarımda çizerek mutlu oluyordum. Sonra da çizerek hayatımı kazanmaya başladım. ne zaman ki gazeteciliğe başladım artık yazı yazmak da bir nevi görev oluyordu benim için. Şmdi de blog tutarak bir nevi sosyal bir paylaşım içinre buluyoruz kendimizi. Bil vesile bugün girdiğim bir postumu paylaşmak için sayfama beklerim. beni sevindirirsiniz.

    YanıtlaSil
  5. @Adsız, en güzelini yapmışsın. Bi blogun olsa da izlesek :)

    @Missbone, sanatçı kişilikleriz biz ^^ :p

    @Gökçe çok teşekkür ederim,mutlu oldum :)

    @Prof, gelip okudum, 35 yaştan çekindim korktum sanki :&

    YanıtlaSil
  6. yazma bir ihatiyaç gibi, içinden biri dürtüklüyor sanki "yaz yaz" diye di mi? :))

    YanıtlaSil
  7. blogunuzu geç kesfettigime üzülüyorum.anlatımınızı çok begeniyorum.açık sözlülügünüzü ve degindiginiz konularıda:)benimde blogum var ama kozmetik blogu=)kompozisyonum sıfırdır zaten.anca onu yapmaya çalısıyorum:)))
    http://kraliceleoparus.blogspot.com/

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bi sesin çıksın..