Korku Duygusunun Nedeni Nedir?


Çok değerli okuyucu, bu yazıyı merak edip okuyorsan, korkularının varlığını bildiğindendir. Peki hiç düşündün mü, bu korkuların neden var? Mesela, böceklerden neden korkuyorsun? Yere düştüğünde ve dizin kanadığında neden ağlıyorsun? Neden korkuyorsun kan gördüğünde? Neden yükseğe çıktığında yükseklerden korkuyorsun? Peki ya neden ölümden korkuyorsun bu kadar? Neden ağlıyorsun birisi öldüğünde? Tamam acele etme! Hepsinin birer yanıtı var.

İnsanoğlu dünyaya gönderilmeden önce bir robot misali tüm duyguları içine yüklenerek yollanır. Ruh üflenir bedene ve dünyaya gelir. Allah, tüm duygulardan biraz serpiştirmiştir içimize. Besleyip büyütmek bize kalır. Öncelikle aileye.

Durum böyleyken, ismini anımsayamadığım ünlü psikologlar birleşip, korkuların doğuştan mı, yoksa sonradan mı geldiğini araştırmaya koyulmuşlar. Bunun için yapılabilecek en doğru şeyi yapmışlar. 7-8 aylarında bir çocuğu bir odaya kapatmışlar. İçeriye bir fare göndermişler. Çocuk fareyi yakalamaya, onunla oynamaya başlamış. Bir kaç gün böyle devam ederken, bir gün fareye dokunduğunda demirleri birbirine çarpıp muhteşem rahatsız edici sesler çıkarmışlar. Sesler o kadar tiz ve rahatsız ediciymiş ki; aniden gelen bu seslere çocuk ağlayarak tepki vermiş. Sonrasında her fareye dokunduğunda bunu tekrarlamışlar. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra, çocuk fareyi görür görmez ağlamaya başlamış.

O kadar muhteşem bir deney ki bu! Hayatınızın her alanına çekebilirsiniz. Sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesi gibi bir şey. Aşık olup, çok kötü bir ayrılık yaşadıktan hemen sonra, aşka tövbe etme eğiliminizin başka bir versiyonu. Ya da tüm korkularınızın sonradan size kazandırıldığının ıspatı da diyebiliriz biz buna.

Korkularımızı sonradan öğreniyoruz evet. İlk defa yere düştüğümüzde ilk annemizle göz göze geliyoruz. Annemizin endişeli gözlerinden kötü bir şey yaptığımızın farkına varıyoruz. O an korkuyoruz düşmekten, ağlamaya başlıyoruz. Çoğunlukla ufacık acılarımızı, koskoca ağlama çığlıklarıyla dünyalar kadar büyütüyoruz. Dayanabileceğimiz ne kadar çok şey varsa, dayanamayacağız sanıyoruz. Bir şeylere adım atmaktan da korkuyoruz. Çünkü bize ufak yaşlarda büyük adımların korkusunu yerleştiriyorlar. Düşersek, canımız acımasa bile, acıyan gözlerin bize bakmasından korkuyoruz. Etrafımıza metrelerce yüksekliğe sahip duvarlar örülüyor. Bizler aralarındaki sıva parçalarının kopukluklarından dünyayı seyre dalıyoruz.

Böceğin iğrenç bir şey olduğunu arkadaşlarımız söylüyor. Kaybedecek şeylerimiz çoğaldıkça, ölümden de korkar oluyoruz. Ya da vazgeçemeyecek kadar çok sevdiğimiz şeyler varsa. Eğer varsa öyle bir şey gerçekten, bu kez yüksekten bile korkar oluyoruz. Çünkü hani küçükken bizi korkutmuşlardı ya yükseklerden. Çıkamazdık ya merdivenlerin en üst basamağına. Kaydırağa bile çıkarken annemiz tutardı ya elimizden. Tek başımıza çıksak bile, korkak gözlerle bakardı ya gözlerimizin içine düşmeyelim diye.

Korku duygusu ilmek ilmek ruhumuza işlenir zamanla. Biz onu dizginlemedikçe büyür de büyür. Zamanla sevdiklerimizi kaybetmekten korkarız. Korkumuzun büyüklüğünden, sevmekten de vazgeçeriz. Biri öldüğünde ölümün ne getireceğini bilmediğimizden korkarız. Çünkü ölümü bize o kadar kötü anlatırlar ki.. Bir kavuşma değil de, bir ayrılma halidir ölüm insanın gözünde. Öyle anlatılır. Sevdiklerinden alıp götürür seni ölüm. Aslında sevdiğine yaklaştırır. Ama bilinmezliğin koridorlarına itilen korkularımız yok mudur? Ah o korkular.

Yapabileceğimiz mi nedir korkulara karşı? Korkuların nedenlerini bulup, çözümlerine ulaşmak. Çocukluğunuzda yaşadığınız şeyleri hatırlamak ve onları tekrarlamamak adına etrafınızdakileri uyarmak. Zamanla korkuların üzerine gitmek. Fakat aniden değil, yavaş yavaş ve sindire sindire. En önemlisi, minicik bebeklerinize korkuları enjekte etmemek. Bebeğiniz varsa, bırakın böceklerle oynasın, çamurlara batsın, yolda koşarken düşüp dizini kanatsın. Korkutmayın onu bir şeylerden, korkmayın. Hani bunları söylüyorum ama, yapabilir miyim? Keşke..

Yorumlar

  1. Annemin sakınmasıyla bende de lunaparktaki oyuncaklara karşı inanılmaz bir korku oluşmuştu küçüklükten, ilk kez bu sene Gondol'a ve crazy dance'a binmeyi arkadaşlarımın zorlamasıyla da olsa başardım. Ama gondoldan çok korktum o korkum kalsın yerli yerinde. Ayyy ölüm makinası resmen.:(

    Faydalı bi yazı olmuş büşracım, eminim bir çok kişinin de işine yarayacaktır. Öpicikler.:)

    YanıtlaSil
  2. Melo;

    Emre Aydın ile Model 'n söylediği Bir PAzar Kahvaltısı şarkısı bizim olmalı bence :) Öle içimden geldi . Teşekkür ederim yorumunn için

    YanıtlaSil
  3. Aa çok severim o şarkıyı, olsun bakalım.:)

    YanıtlaSil
  4. Korkuların bir kısmının da genetik olarak belirlendiğini gösteren güçlü bulgular vardır. Örneğin anne veya babasında fobi olan kişide benzer fobilerin sıklıkta gelişiyor. 2-4 yaşları arasındaki çocuklarda hayvan korkuları yaygındır. Bu korku çocuk daha önce hayvanlarla karşılaşmadan veya zararlı olduğunu öğrenmeden önce başlayabilir. Ayrıca, her nesneye karşı korku gelişimi aynı olasılıkta değildir. İnsanlar (ve hayvanlar) bazı nesne ve durumlara daha kolay fobi geliştiriyorlar. Mesela yükseklik, sivri cisimler, karanlık, hayvanlar gibi nesnelere fobi kolay gelişirken bitkilere, yiyeceklere korku daha nadir gelişiyor. Daha önce yılanla hiç karşılaşmamış yavru maymunlara yılan veya yılan resmi gösterildiğinde yavrular büyük korku tepkisi verirler. Benzer şekilde, güvercinlere yırtıcı olmayan kuş veya kuş resmi gösterilmesi korku oluşturmazken, kartal gibi kuşların fotoğraflarını gördüğünde çok korkuyorlar. Bütün bu bilgiler, korkuların nasıl ortaya çıktığı konusunda tek bir açıklama olmadığını, genetik olarak doğuştan getirdiğimiz özelliklerin de, edindiğimiz deneyimler ve çevre etkisinin de önemli olduğunu gösteriyor.

    YanıtlaSil
  5. YOrumunn için teşekkür ederim Berkay (:

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bi sesin çıksın..