İhanet Sonrası Haller


Bir kaç gündür ilgimi çeken bir kızcağız vardı ortak derslerden bir tanesinde. Her sabah sıkıntılı bir şekilde otururdu kantinin kimseyi görmeyen kısmında. Kimseyle  konuşmazdı. Az yemek yediği yüzünden belliydi. Makyaj yapmaktan yorulan tenini biraz serbest bırakmıştı. Gözüne sürme bile çekmiyordu. Olabildiğince yaşlı ve eski gözüküyordu yüzü.

Allem ettim, kallem ettim, gittim yanına oturdum hemen. Bir iki hoşbeşin hemen ardından muhabbete koyuldum. "Sen hep böyle miydin" dedim çat diye. "Nasıl yani" dedi kız minicik gözlerini kocaman yaparak. "Kaç yaşındasın" diye sordum. "22 yaşındayım da anlamadım ne demek istediğini" dedi. "Mutsuz ve sakinsin" dedim. "Can sıkıcı bir halin var ve yapabileceğimiz bir şey varsa, anlat." diye ekledim.

Gözlerimin içine derince baktı ve hafifçe konuştu.

"Bazen insan öyle durumlarda buluyor ki kendini. İnanılmaz şeyler yaşıyorsun hiç anlamadan. İnişler, çıkışlar. Öyle bir ilişkim vardı benim. Delice sevdiğim bir adam. Ama öyle bir sevgi ki, karşımda gördüğümde içimin cız diye titrediği. Her gördüğümde ilk tanışmışız gibi heyecanlandığım. Hani hep derler ya, kalp kalbe karşıdır diye. İşte ona güvenerek attığım adımlar.. Yaşanmışlıklar.. "

Yutkundu. İlk kez tanıştığı bir kıza anlatmanın vermiş olduğu o acıyı hissettim gözlerinde. Fakat yalvarır gibi bakıyordum yeşilimsi gözlerine. Anlatmalıydı. Bu acının sebebini bilmeliydim. Anlatmak ile anlatmamak arasında gidip gelirken, aniden devam etti yine.

"Bir gün aldatıldığımı öğrendim ben. İnsan asla başına gelmeyecek şeyleri sıralar durmadan. Kanser olmam, sakat olmam, bir uçurumdan düşmem, asla intihar etmem gibi şeyler. Benim listemde "aldatılmam ben asla" vardı. Fakat öyle olmuyormuş o. Öyle bir uçurumdan itiyormuş ki seni, hiç beklemediğin bir anda. Uçurumun kenarında elini tutmuşken, aniden seni bırakıyor, bıraktığı yetmiyormuş gibi dibini görmediğin boşluğa itekliyormuş seni. Yere vardığında, kırılmadık kemiğin kalmıyor. Acımayan dokun, incinmedik yerin, kanamayan tek bir damarın kalmıyormuş. Hepsini ayrı ayrı hissediyormuşsun tüm ruhunla. Neden yaptı ki bunu şimdi? soruları ile kendini boğuyorsun önce. Ben bunu neden hak ettim? diyorsun. Nerede yanlış yaptım da ben de olmayanı başka bir yerde buldu diye kendi kendini yerden yere vurmaya devam ediyorsun. Aslında şerefsizin ta kendisinin O olduğunu anlamıyorsun o an. Kendini suçluyorsun onun yaptığı iğrençlikler için. Söylediği yalanları, arkandan çevirdiği dolapları tek tek öğreniyorsun. Oradaydım derken başka bir yerde olduğunu, seviyorum derken aslında sevmenin nasıl bir şey olduğunu anlamadığını anlıyorsun.."

Nefesim kesildi. Tutuldum. Nasıl aldattığı, nasıl öğrendiği falan hiç umrumda olmadı o an. Hislerini o kadar güzel ve o kadar can alıcı anlatıyordu ki.. Soru sorup o şiirsel acının önünü kesmek istemedim.

"Artık güvenemiyorum hiç kimseye. Sanki herkes korku filmlerindeki palyoçalar gibi. Sana gülümsüyorlar fakat içleri sana acı çektirmek için tüm işkenceleri yapabilecek potansiyelde. Fazla konuşamıyorum. Eskisi gibi gülemiyorum da. Beni aldattığında dünyam nasıl yıkıldıysa, hala enkazının altından kalkamadım. Güven duygum bitti, insanlara olan inancım kayboldu, sevgilerim söndü.. Nefretlerim çoğalıyor her dakika. Geçenlerde öğrendim, hapse atmışlar O'nu. Yaşayabileceği kadar çok büyük acılar çekiyormuş. İçim acımadı hiç. Helalleşmek istemiş ama erkeklerin hepsi bilir, bir kadına bu acıyı yaşattıktan sonra asla hak helal edilmez. Zerre hakkım varsa helal etmeyeceğim. Dünya'da da, ahirette de. Yanlış anlama, ben öyle ibadet eden bir insan değilim fakat Allah'ın adaletine inanırım. O olmasa yaşayamazdım zaten.
Şimdilerdeki durgunluğum ise, yeni bir adama bir şeyler hissediyor oluşum. Böyle bir acıdan sonra, nasıl güvenebileceğimi bilemiyor oluşum. Düşündükçe nefeslerimin kesilme sebebi. Ellerime bakıp, bu eller kimin diye düşündüğüm de oluyor. Psikolojik tedavi ve ilaç da kullanıyorum. Bu adam hepsini biliyor fakat beni ben olduğum için sevmekte ısrarcı. Bilmiyorum. Şu an hiç bir şey bilmiyorum" deyip uzaklara doğru gözleri daldı.

Bir süre bekledim. "Hakkında hayırlısı olsun" dedim. Yorum yapabileceğim bir mevzu değildi. Allah bin belasını versin o adamın diye geçirirken içimden, kızın ailesini düşündüm. Ailesi o dönemde hep arkasında durmuş. Sinir krizleri geçirip, geceleri hastaneye kaldırıldığında annesiyle göz göze geldiğinde, gözlerini çıkarıp atmak istemiş. Bu hallere düşme sebebine lanet etmiş. Hayır! Adamın sevgisi değilmiş onu bu denli yıpratan. Ona duyduğu güvenin yerle bir olmasıymış. Yıktığı hayalleriymiş. Geçtiği yollarmış. Vazgeçtiği şeylermiş. Değmeyen onca şeymiş. Aslında en önemlisi, pişmanlığıymış. O adam pişmanlığıymış.

Allah'ın yarattığı şu dünyada, insanlara verdiğiniz zararlara, yaralara ve diğer her türlü şeye dikkat edin lütfen. En fazla yaşayacağımız 70-80 yıl. Değerini bilelim, diğer tarafa güzel şeylerle gidelim. Böyle kötü, iğrenç, insanların insanlığını bozdurtan şeylerle değil!

Yorumlar

  1. İkinci birine nasıl güvenelim. Bence güvenmeyelim. İlkeli olalım, ilkeli duruş sergileyelim.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz tek şey sadece ve sadece kendimize güvenip,ailemizi ve dostlarımızı sevip,bozuk insanları düzeltemeyeceğimiz gerçeğiymiş.Eğer biri seni gerçekten hak ederse;ailen olur ve ailen kalırmış ...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bi sesin çıksın..